11 Aralık 2011 Pazar

En İyi Albüm Kapakları

ABD merkezli bir müzik portalı, geçtiğimiz sene yayınlanan albümlerin arasından kapakları en çarpıcı olanları derledi..









                                    Devamı İçin : en-iyi-albüm-kapakları

2 Aralık 2011 Cuma

Rivnenska

'Ukrayna'nın Rivnenska bölgesindeki tren yolu, dünyanın en romantik manzaralarından birine sahip. Demiryolu kenarındaki ağaçlar, yemyeşil doğal bir tünel oluşturmuş. Bölge sakinleri bu yola "sevgi yolu" diyor.'









13 Kasım 2011 Pazar

National Geographic - October

                                           Zebra,Ohio - Fotoğraf: Matt Eich
                                Timsah Pençesi - Fotoğraf: Richard T. Bryant
                                  Gri Kurt,Minnesota - Fotoğraf: Joel Sartore
                             Palyaço Balığı,Endonezya - Fotoğraf: Tim Laman
                            Lotus Çiçeği,Maryland - Fotoğraf: Stephanie Lane
                               Yaz Festivali,İspanya - Fotoğraf: Tino Soriano
                      Büyük Kobuk Kumsalı,Alaska - Fotoğraf: Michael Melford
                      Beltane Ateş Festivali,İskoçya - Fotoğraf: Jim Richardson
                   Kabaktan Fenerler,Massachusetts - Fotoğraf: Richard Nowitz

'Uyduruk Dil' Türkçe'yi Tehdit Ediyor..

Selçuk Üniversitesi (SÜ) Edebiyat Fakültesi Yeni Türk Dili Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Orhan Yavuz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, gençlerin sohbet etmek ve haberleşmek için internetteki sosyal paylaşım sitelerini ve cep telefonunu fazlaca kullandıklarını belirtti.


Aşırı kullanımın birçok sıkıntıyı da beraberinde getirdiğini dile getiren Yavuz, en önemli sorunun ise sosyal iletişim ağları ile cep telefonu mesajlarında türeyen ve gittikçe yaygınlaşan 'uyduruk dil' olduğunu söyledi.


Yavuz, sadece gençlerin değil ailelerin de bu uyduruk dili kullandığını ifade ederek, 'Anne oğluna 'oğlm nslsn' diye mesaj gönderiyor, çocuk da 'im' diye cevaplıyor' dedi.


Türkçe'nin geleceğini tehdit eden bu sohbet dilinin yaygın bir şekilde kullandığını anlatan Yavuz, şunları kaydetti:


'En çok kullanılan 'ok', 'slm', 'tmm' ve 'mrb' gibi kısaltmalar kanıksanmış durumda. Böyle giderse 5-10 yıl sonra konuşurken bile iyiyim yerine 'im', kendine iyi bak yerine de 'kib' diyeceğiz. Türkçe zaten yabancı dillerin etkisi altında şimdi bir de bu uyduruk kısaltmalar çıktı. Bunlarla herkesin mücadele etmesi lazım. Dil bir milletin aynasıdır. Dilimizin bozulmaması için gençleri, Türkçe'ye zarar verecek davranışlardan uzak durmaya davet ediyorum.'


'Yazmayı kendine yük sayanlar var'


Yavuz, kısaltmaların Türk dilinin geleceğini tehdit ettiğini, kişileri tembelleştirdiğini iddia ederek, 'Yine kişiler arası iletişimi de olumsuz etkiliyor. Ünlü harfleri yazmaktan aciz, bunu kendine yük sayanlar var. Bunun ileride Türkçe'ye vereceği zarardan habersizler. Üniversite öğrencilerinin birçoğu yarım sayfa kompozisyon yazmaktan aciz durumdalar. Yazılan kompozisyonlarda da onlarca hata var' diye konuştu.


Sıkıntıların kaynağının okumamak ve yazmamak olduğunu, çözüm için herkesin taşın altına elini koyması gerektiğini belirten Yavuz, günlük düzenli yazma ve kitap okuma alışkanlığı ile bu sorunların aşılacağına inandığını sözlerine ekledi.


(Anadolu Ajansı)

ABD’li Gazetecinin Atatürk’le Yaptığı Röportaj,90 Yıl Sonra Kitap Oldu

ABD’li gazeteci Clarence K. Streit 1920’de Türkiye’ye geldi. Mustafa Kemal ile mülakatlar yaptı ve onu “Türk George Washington” diye tarif etti. Streit, “Barbar Türkler” diye başladığı yolculuğunu, hayranlıkla bitirdi. “Bilinmeyen Türkler”i anlatan Streit’ın kitabı kendi çektiği ve ilk kez yayımlanan fotoğraflarla yıllar sonra basıldı.


Amerikalı gazeteci Clarence K. Streit 1920 – 1921 kışında Ankara’yı ziyaret eder. O sıralarda Philadelphia’da çıkan “Public Ledger” adlı bir gazetede çalışan bu genç adam, 25’inci yaşgününde İstanbul’dan Samsun’a giden bir gemiye biner. Bu yolculuk, İç Anadolu’daki Türk Milli Mücadelesi’nin Ankara’daki karargâhına yapacağı yolculuğun ilk ayağıdır. 3 gün sonra Samsun’a varan Streit, Anadolu’da iki ay geçirir ve Mustafa Kemal Paşa da dahil olmak üzere yeni ülkeyi kuracak kadrolardan birçok kişiyle tanışıp mülakatlar yapar. Seyahatine “Birçok eşkıya ve korkunç Türk”ü tanımak üzere başlayan Streit’ın Paris’e döndüğünde bu yargılarından eser yoktur. Streit’ın bir ulusun mücadelesine dair notları, fotoğrafları, “Türk George Washington” olarak tanımladığı Mustafa Kemal Paşa’yla röportajları övgü dolu olduğundan, ilgi çekmez ve basılmaz. Streit’in o dönemlerde arkadaş olduğu Ahmed Emin Yalman, Streit’ın kitabı için “Batı’da Türkiye etrafında dönen yanlış bilgilerle örülü kara sisi dağıtmaya katkıda bulunmaya çalıştığını” yazıyor. Amerikalı gazetecinin ayak izlerini takip eden kitap, tam 90 sene sonra tarihçi Bahçeşehir Üniversitesi’nden Heath W. Lowry tarafından gözden geçirildi, hazırlandı ve 90 sene önce “Bilinmeyen Türkler”i anlatmak için yine Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları’ndan raflara çıktı.


** Streit’ın bu yazdıklarından sizin nasıl haberiniz oldu?


1983’te ortak tanıdığımız Uğur Doğan, Streit’ın buluşmak istediğinden bahsetti. Streit o zaman 84 yaşındaydı. Yemekte benimle Mustafa Kemal Paşa hakkındaki izlenimlerini paylaştı. İzlenimleri, 3 Mart 1921’de Mustafa Kemal ile yaptığı kapsamlı mülakatlar ve onun Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmalardan gazetesi Public Ledger’a yazdığı haberlerle ilgiliydi. Haberlerden biri şöyleydi: “Ve o kadar çaba sarf etti ki tarih Mustafa Kemal Paşa’yı yeni Türk Devleti’nin kurucusu olarak tanıyacaktır.” Bunu 1922’de Türk birliklerinin Ege’ye zafer yürüyüşünü yaparken değil 1921’de geri çekilirlerken yazmıştı. Kitabında Mustafa Kemal’in başarısını öngörmüştü ama bu ileri görüşlü mesajına kimse kulak asmadı. Streit sonraki buluşmalarımızda bana orijinal el yazmasının bir kopyasını verdi. Belgelerin ve fotoğrafların tamamını Washington D.C.’de buldum, kitabı hazırlamamsa 25 seneyi buldu. Streit 87’de vefat etti, kitabı da göremedi.


**Kitabın adını neden “Bilinmeyen Türkler” koymuş?


1921’de Fransa’ya döndüğünde kitabın adını çekinerek “Bilinmeyen Türkler” koyuyor. Çünkü o yıllarda Türkler barbar olarak biliniyor ve Türkler hakkında bir önyargı var. Streit tüm bunlara cevap vermek istercesine Atatürk’ün kurucu olacağını, Türkiye’nin zafer alacağını görüyor. Gazetesine gönderdiği haberlerde, daha harp bitmeden “Zavallı Yunanlılar bu harbi kaybettiler” öngörüsünde bulunuyor. Mesela çektiği fotoğraflardan birinde Eskişehir’de bir ilkokulda iki çocuk vals yapıyor, bu Türklerin bilinmeyen yüzlerinden biri... Bugün de olsa yine aynı tepkiyi gösteririz. Streit kitabını da “Türklere karşı önyargıyla gelmiştim, Türkiye’yi onların bir dostu ve hayranı olarak terk ediyorum” diye bitiriyor. Türklere dair negatif imaj o kadar yaygın ki Batı’da, İngiltere’de ve ABD’de yayınevleri de kitabı bu sebepten basmayı reddediyor.


**Mustafa Kemal’le önce yazılı mülakat yapıyorlar.


Streit, Mustafa Kemal Paşa’yla Meclis başkanı seçildikten sonra mülakat yapan ilk yabancı gazeteci. Mustafa Kemal o yıllarda mülakat vermeye pek alışık değil, daha açık konuşuyor, sonraki yıllarda verdiği mülakatlara bakınca daha mesafeli. Önce sözlü mülakat yapmak istemiyor. Streit 19 soru gönderiyor, Mustafa Kemal de 9 sayfalık bir cevap yazıyor. Daha sonra evinde buluştuklarında Fransızca mülakat yapıyorlar. Satır aralarında anlaşılıyor ki Streit, Mustafa Kemal’in zevkine, Ankara’da tren garının yanında ikamet ettiği küçük konaktaki odasına hayran kalıyor.


**Streit seyahati sırasında beklemediği bir Anadolu görüyor değil mi?


Ankara’da sokaklarda dolaşırken Hamlet afişini görüyor. Merak ediyor ve gidiyor. Bir ahırda, toprak üzerinde, bir soba var, seyirciler donuyor, çocuklar odun alsın diye gönderiliyor. Streit ömründe ilk kez bir Shakespeare oyununu Anadolu’da seyrediyor. İlginç olan, ya aynı gece ya da bir gece sonraki gösteriye 3 şair geliyor, bu şairlerden biri de Nâzım Hikmet. Çok büyük ihtimalle gösteride karşılaşıyorlar.


Savaş zamanında basın ve siyasi partilere getirilen kısıtlamalar


"Milliyetçi Türkiye'de basının özgür olduğu söylenemez. Fakat savaş zamanı hiçbir yerde özgür olması beklenemez. Türk basınında sansür olmasa da (yurtdışına gönderilen haberlerin haricinde) editörler gazetelerinde yayımlanan her haberden sorumlu. Büyük Millet Meclisine eleştiriye izin yok fakat münazaralar basında serbestçe rapor ediliyor ve tartışılıyor. Hükümet artık daha çok kurumsallaşmış olduğundan basına daha fazla serbestlik tanıyor. Hepsi olmasa da çoğu gazeteye hükümet tarafından mali destek sağlandığını düşünüyorum. Türk haber ajansı Anadolu Ajans doğrudan hükümet tarafından işletiliyor, telgraf haberlerini ülkenin tüm gazetelerine ve telgraf istasyonu olan şehirlerinede tedarik ediyor."


Streit’ın Atatürk mülakatına dair notları


“Çok az insan beni bu Türk Washington’ın etkilediği gibi etkilemiştir. Hangi ülkede olursa olsun iz bırakırdı. Kendine çabucak güven aşılama yeteneği olan nadir insanlardan biri. İnsanların uğruna ölmek isteyeceği bir adam. Fiziksel açıdan yakışıklı, yapılı bir adam, 40 yaşında. Bir entellektüelin sahip olabileceği yükseklikte alnı var, eylem adamlarının ağız ve çenesine sahip, yani bir savaşçı. Yüzünde, gözlerinde, idealistçe bir şey var; bir hayalpereste has ama hayallerini gerçekleştiren bir hayalpereste. Batı basınında, ‘asi, diktatör, demagog’ olarak yer alıyor. Asi olduğu şüphe götürmez. Fakat diğer iki yakıştırmaya gelince bu adamla karşılaşmak ve onu Ankara’daki gündelik hayatının içinde görmek bunun saçmalık olduğunu fark etmek için yeterlidir.”


‘Tek arzum Müslüman ülkelerin kaderlerini kendilerinin tayin etmesidir’


İşte, ABD’de Philadelphia Public Ledger gazetesi için çalışan Clarence K. Streit’ın Mustafa Kemal ile 26 Şubat 1921’de yaptığı “Bilinmeyen Türkler” kitabında tamamı bulunan röportajın bir bölümü. Streit’ın gazetesine gönderdiği haber Mustafa Kemal Paşa’ya dair izlenimleriyle başlıyor.


En demokratik insanlardan biri olan Mustafa Kemal Paşa beni gayriresmi biçimde eskiden istasyon şefinin oturduğu şimdi kendisinin yaşadığı küçük evdeki Batılı tarzda döşenmiş çalışma odasına kabul etti. Hakiki Türk usulüyle bana kahve ve sigara ikram etti. Benimle yaklaşık iki saat boyunca yavaş ve ölçülü bir tonda iyi bir Fransızcayla konuştu. Diktatör değil (bugün Türkiye Millet Meclisi kadar gerçek halk gücünü uygulayan Batılı bir parlamento bilmiyorum) ama Milli Mücadele’yi örgütleyen ve onun liderliğini yapan kişi olarak itibarı, halkın sevdiği ve güvendiği bir liderin otoritesiyle konuştuğunu söyleyebilirim.”


**Meclis’in geçirdiği anayasaya göre, yürütme ve yasama güçleri sadece Meclis’in kendisine verildi. Bu durum Sultan’ın gelecekteki konumunu nasıl etkileyecek?


Anayasamızı kabul edecek ya da çekilecektir. Bizim isteklerimize sıcak bakan başka bir sultan bulmak kolay olacaktır.


**Türkiye’nin başşehrinin ileride Anadolu’da kurulacağı doğru mudur?


İstanbul elbette geleneksel başşehrimiz ve bu şekilde de devam etmeli. Fakat bu savaşta edindiğimiz bir deneyim bize ders oldu. Saltanat ve halifelik İstanbul’da kalacaktır ama gerçek hükümet, Millet Meclisi ve kabine, burada Anadolu’da İstanbul’dan daha iyi korunacağı için memleketin merkezinde olacaktır. Meclis elbette zaman zaman İstanbul’a gidebilir ama hükümetin daimi makamı orada olmamalıdır. Mesele için varılmadı ama tartışılıyor. Kayseri, Sivas ve Yozgat’ı olası yerler olarak düşünüyoruz. Bu merkezi bölgeyi araştırıp en iyi başşehir bölgesini bulması için bir komisyon göndereceğiz. Bol bol ağacı ve bir akarsuyu olmalı, kısacası doğal güzelliği...


** Dini meseleler ve Cihat’a karşı tutumunuzu daha ayrıntılı açıklar mısınız?


Dini konularda pek bilgim yoktur ama duyduğum kadarıyla İslamiyet tehlikedeyken Halife’nin Müslümanları müdafaa için Cihat’a çağırma hakkı var. Bence Sultan 2. Balkan Savaşı’nda böyle bir çağrı yaptı ama bildiğiniz üzere başarılı olamadı. Burada siyasetle dini meseleleri birbirine karıştırmıyoruz. Biz sadece emrimizdeki maddi güçlerle savaşıyoruz, dini hisleri yardımımıza çağırmıyoruz. Türkler bağnaz değildir. Elbette her ülkede olduğu gibi aramızda halkı ayaklandırmaya çalışan hocalar (din görevlileri) var ama onları kontrol altında tutmalıyız ve tutacağız.


** Cihat, Şeriat gibi dini meselelerde ve din ve devletin ayrılmasıyla ilgili hükümetinizin tutumu nedir?


Sanırım her millet gibi her fert de vicdan hürriyetinden tam olarak istifade etmelidir. Bu prensip “Bir millet şayet Müslümansa bağımsızlığa hakkı yoktur” şeklinde düşünen düşmanlarımız tarafından maalesef çiğnenmiştir. Halen, Suriye’de, Irak’ta ve Anadolu’da cereyan eden durum ileri sürdüğüm bu hususun en güzel delilidir. Bizim dinimiz İslamiyet’tir. İslam, dogmatik kısmı dışında nazara alınırsa en geniş anlamı ile hoşgörü temeline dayanan “sosyo-politik” bir sistemden başka bir şey değildir ve “ferdiyetçilik” ile “komünizm” arasında orta bir yol teşkil etmektedir.


**Diğer Müslüman hükümetlerle hükümetinizin ilişkileri ne durumdadır?


Biz tabiatıyla bütün Müslüman devletlerle son derece dostane ilişkiler içindeyiz. (...) Önceden de belirttiğim gibi, kendi kaderini kendi tayin etme hakkının bütün Müslüman milletlere tanınmasını görmek benim en büyük arzumdur.


** İslam Birliği (Panislamizm), Türklük birliği (Pantürkizm) ve Turan Birliği (Panturanizm) hakkında tutumunuz nedir?


Bütün Müslümanların Türk hakimiyeti altında birleşmesi anlamına geldiği sürece Panislamizm, üzerinde Türk ırkı yaşayan bütün ülkelerin Anadolu Türklerinin hakimiyeti altında birleşmesi anlamına geldiği müddetçe de Panturanizm; İngiltere emperyalistlerinin, bize karşı sürdürdükleri daimi haçlı seferine kendi milletlerinin desteğini temin etmek maksadı ile uydurmuş oldukları “korkuluk”lardır. Thames nehrinin kıyılarından bize gülünç ithamlar savuranların yapmış oldukları ve her gün biraz daha yaptıkları gibi dünyanın yarısını veya dörtte birini fethetmeye bizim herhangi bir şekilde ne niyetimiz ne de arzumuz vardır. (...) İngilizlerin beyan ettiklerinin aksine, biz milletlerin kendi kaderlerini bizzat tayin etmeleri ilkesinin Müslümanlar dahil bütün milletler samimi bir şekilde tatbik edilmesi halinde bu savaşın sonlanacağına inanıyoruz.


**Türkiye’nin gelecekteki yönetim şekli, saltanat ve hilafetin yeri, eğitim, kadın hakları, ulaşım ve doğal kaynakların kullanımıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?


Türkiye’nin gelecekteki rejimi “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” esasına dayanmaktadır ve böyle devam edecektir. Türk Milleti’nin mevcudiyeti ve kudreti saltanat ve hilafetin gerçek kaynağıdır. Biz eğitim sistemimizin geliştirilmesi için şimdiden çaba göstermekteyiz. Sulha kavuşur kavuşmaz bu konuya yeni bir hız vereceğiz. Aynı şekilde kadınların eğitimine de büyük önem atfediyoruz. Bizi zincire vuran kapitülasyonları bertaraf ettikten sonra ekonomik kalkınmamız için hararetle çalışacağız.


‘Türk ordusu ve halkı uzun bir savaş için kendine güveniyor ve donanımlı’


“Yunanlılar Uşak ve Bursa cephelerindeki çift saldırıda başarılı olduklarını bildirse de (Afyon, Karahisar ve Eskişehir için) bekledikleri nihai sonucu elde etmelerinde hemen hemen şansları yok gibi. Ankara’yı alsalardı bile Türklerle işleri kesinlikle bitmeyecekti. (...) Türkiye, demiryolu ve şehirlerinin alınmasının zafere işaret ettiği üst seviyede organize olan Batılı devletlerle karşılaştırılmamalı. Daha çok bölünmüş bir solucana benziyor, parçaları ayırın ve her parça yaşamaya devam edecektir. Yunanlıların Türkleri yenmesinin tek yolu Anadolu’dan Doğu cephelerine ilerlemek ve gittikleri her şehre garnizon kurmak ve gelecek yılları için askeri işgale hazırlanmaktır. Bunu yapacak ne insan gücü ne de paraları var, şu durumda hükümet çalışanlarına tam maaşlarını bile veremiyorlar. (...) Yunanlılar hâlâ sayıca onlardan fazla, motorlu ulaşım ve cephanelikte avantajlı konumda olsa da, Türkler aylardır bu saldırı için hazırlanıyor. Türkler kış boyunca düzensiz birlikleri dağıtmaya ve tüm Yunan cephesi boyunca düzenli orduya sahip olmaya muvaffak oldu. (...) Türk birliklerinin sık sık gururla milliyetçi marşlar söylediğini duydum, bazen başlarında iyi bir ordu bandosuyla uygun adım yürürken. Askerler ayda 10 dolar kazanıyor ve konuştuklarımdan hiçbiri ödeme yapılmamasıyla ilgili bir şikâyette bulunmadı. Halkın moraline gelince, insanlar barışa hasret ama sonuna kadar savaşmaya kararlı oldukları da aşikâr, Türkler savaşçı bir ırktan geliyor.”


(Clarence K. Streit’ın Yunanlıların Anadolu işgalinin yenilgisini öngören 25 Mart 1921 tarihli haberi)


(Habertürk)

''Mostar Köprüsü'nü'' Unutma (Don't Forget)

http://cm.ntvmsnbc.com/dl/unutma/index.html


Yazan ve Yöneten : Cem Sertesen / Müzik : Ecesu Sertesen



''Dehşetin kurbanı olmayanlar iyi niyetleri ve merhametleri ne kadar büyük olursa olsun "o" dehşeti yüreklerinde hissedemez ve gözlerinde canlandıramazlar. "Unutma" o coğrafyada yaşanmış dehşetin, sekiz yıl geçtikten sonraki izlerini göstermeye çalışır.

Üç belgeselcinin yolları Mostar'da kesişir. Bir kameraman, bir foto muhabiri ve bir muhabir adım adım Mostar'ı dolaşırlar. Mostar'ın sembolü olan dört yüz yıllık köprüsü iç savaşta bombalanıp yıkılmış ve üzerinden on yıl geçmiştir.


Bu yerin sessiz ve sakinliğinin ardında her köşesi, taşı, duvarları, Neredva üzerinde uçan kuşlar ve yorgun yüzler çok şey anlatır. Kamera o anlarda hep kayıttadır ve objektife ezanlar, çanlar, müzikle eğitilen küçük çocuklar, geleceğe umutla bakan gençler ve hayatları savaşla geçmiş yaşamlar yansır.


Bu coğrafyanın insanları, yaşadıkları dehşeti bir daha yaşamamak için o acıları unutmamaya ve unutturmamaya kararlıdır.


Köprünün yıkılış anının görüntülerini kaydeden 20 yaşındaki Eldin Palata dünya kamuoyunun bu acı hadiseyi görmesine vesile oldu.


Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle, Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayreddin'e yaptırılan ve 9 yıllık bir çalışma sonucunda 1566 yılında inşası bitip hizmete giren Mostar Köprüsü; 427 yıl boyunca doğal afetlerden ve iki dünya savaşından sağlam çıkmayı başarsa da 9 KASIM 1993 günü Bosna Hersek iç savaşında hedef olmaktan kurtulamadı.''

3 Kasım 2011 Perşembe

Tarihi Atatürk Köprüsü 75 Yaşında

Muğla'nın Dalaman ilçesinde, Atatürk'ün emriyle yaptırılan tarihi Atatürk Köprüsü''nün kuruluşunun 75. yılı, çeşitli etkinliklerle kutlandı. Ortaca'da yayımlanan Yolcu Dergisi tarafından düzenlenen etkinliğe, Dalaman Belediye Başkanı Sedat Yılmaz, Ortaca Belediye Başkanı Hasan Karaçelik, Ortaca, Dalaman, Fethiye, Köyceğiz, Marmaris'ten gelen motosiklet tutkunları ve vatandaşlar katıldı.






Dalaman Çayı üzerine 75 yıl önce, Atatürk'ün emriyle yaptırılan ve o dönemde Muğla-Antalya arasındaki kara yolu ulaşımını sağlayan ''Atatürk Köprüsü''nün, ağır tonajlı araçların geçişine yasaklanmasını isteyen vatandaşlar, tarihi köprü üzerinde renkli görüntüler oluşturdu. Yolcu Dergisi Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Nadir Şahin, bölgede Ege ile Akdeniz'i birbirine bağlayan 3 önemli köprü bulunduğunu belirterek, ''Tarihi Akköprü, Dalaman Akköprü Barajı ve Hidroelektrik Santralinin tamamlanmasından sonra sular altında kalacak. Atatürk Köprüsü de fiziki olarak yıpranmaya başladı. Köprünün bir an önce bakıma alınması ve turizme kazandırılması gerekiyor'' diye konuştu.






Dalaman Belediye Başkanı Sedat Yılmaz ise köprünün restorasyonu için Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından proje hazırlandığını ve ihale aşamasına gelindiğini söyledi. Ortaca Belediye Başkanı Hasan Karaçelik de tarihi ve kültürel değerlere sahip çıkılması gerektiğini anlatarak, köprüde yapılacak çalışmaların ardından çevre düzenlemesi yapılarak, bölgenin piknik alanına dönüştürülebileceğini kaydetti. 1934 yılında yapımına başlanan Atatürk Köprüsü, 1935 yılında 170 işçi tarafından 1 yıl içinde Fransız mimarisine uygun olarak bombeli kemer şeklinde, 4 metre genişliğinde, 3 ayak üzerinde 14 metre yüksekliğinde, 85 metre uzunluğunda inşa edilmişti.



Doğanın 'Sonbahar' Şöleni